…deklanşöre basıldıktan sonra sözkonusu an’ın gerçekliği kalmaz. Bu anlamda fotoğrafın içinde yaşanılan zamanı, durdurduğu ya da dondurduğu değil de, sadece öldürdüğü söylenebilir.
Şöyle ki, fotoğrafı çekilen an, çekildikten hemen sonra “geçmiş” olur. Diğer bir değişle fotoğrafın çekildiği an olan “şimdiki zaman”, deklanşöre basıldığı an “çekildiği zaman”a dönüşür. Bu zaman pozlama süresiyle ilgili değildir, çünkü bu zaman üretmenin bir unsurudur. Burada oluşan yanılsama, gerçekliğin elden kaçıcılığını bir “an”da tutabilmedir.
Fotoğrafta, gerçekliğin şu ya da bu şekilde bir temsilinden çok farklı bir şey, gerçekliğin "izi" adı verilebilecek bir şey görünür. Ne bir ressamın izlenimi, ne de bir dışavurum, ifade söz konusudur.
Gerçekliğin "izi" bambaşka bir psikolojidir ve o ana kadarki psikolojinin anlayışının ötesinde görünür. Bu bir "oradalık" ve "şimdiliktir": Işığa duyarlı bir levhanın üzerine kazınmış gerçeklik izleri... Her fotoğrafın, biz hangisi olduğunu bilmesek bile kesin bir tarihi ve mekanı vardır. En azından bundan eminiz şu tarihte ve mekanda çekildiğini, oradaki kişilerin gerçekliğini, izlerinden okuduğumuzu...